14.5 C
New York kenti
Cuma, Mayıs 2, 2025

Buy now

Batı cephesi ve gerisi

‘Kırmızı Buğday’, hacimli bir Kurtuluş Savaşı romanı. Ahmet Büke, hikâyesine Osmanlı’nın değişen toprak düzenini, eşkıyanın nasıl ağaya, beye dönüştüğünü anlatarak başlıyor. Akıcı anlatımıyla merakla okunacak, getirdiği tezler ve bakış açısıyla üzerinde konuşulup tartışılacak bir roman.

Metin Celal/KitapSanat

Ahmet Büke’nin yeni romanı ‘Kırmızı Buğday’ın ilk cümlesinde verilen tarih 25 Nisan 1915. Roman Çanakkale Savaşı’nda başlıyor. Beş sayfalık bu bölüm aslında bir ‘teaser’. Olaylar çok daha eskilerden başlıyor. Ege’de, Saruhan – Akhisar yöresinde, bitek topraklarda kurulmuş bulunan Tepeköy ve Yalıköy’den yola çıkarak Osmanlı toprak düzeninin nasıl değiştiğini, eşkıyanın nasıl ağaya, beye dönüştüğünü anlatarak başlıyor Ahmet Büke. Romanın önemli kahramanlarından Arap Ali’yi tanıyoruz. Toprak düzenindeki değişimle birlikte onun yaşadığı dönüşümü de öğreniyoruz. Beylerin, onların emirlerini gerçekleştirirken zalimleşen ve kendi iktidarlarını da kuran kahyaların öyküleri bunlar. Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayıp, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte eşraf olarak göreceğimiz kişiler bu beyler, ağalar. Her zaman değişmeyi, dönüşmeyi ve iktidardan pay almayı beceriyorlar.

EŞKIYADAN BEYE DÖNÜŞEN KAYALIOĞLU

Kayalıoğlu ailesi de böyle eşkıyadan beye dönüşenlerden. Üstelik onlar bu beyliklerini kuşaklar boyu sürdürmeyi başarmış, nadir örneklerden. Çünkü bolca kan dökerek bey-ağa olanların
sonu da bolca kanlı oluyor ve canlarıyla birlikte servetlerini de kaybediyorlarmış genellikle. Ahmet Büke onların kuşaklar boyu süren öyküsünü, iktidarla kurdukları ilişkileri, köylüye uyguladıkları zulmü, köylünün bir türlü taşmak bilmeyen sabrı umulmadık bir anda taştığında nasıl isyanlar yaşandığını uzun uzun anlatıyor. Anlatılan Osmanlı toprak düzeninin zamanla nasıl bir değişim geçirdiği ve bu değişim içinde köylünün her zaman nasıl zararlı çıktığı. Bunu toplumcu bir bakışla ve gerçekçi bir dille anlatmış Ahmet Büke. Bu bölümü okurken sanki bir köy kahvesinde yaşlı bir amcayı dinler gibi hissettim kendimi. Gerçekçi bakışa masalsı anlatımı karmış ama fantastiğin büyüleyiciliğine kapılmayıp anlatmak istediğini de anlatmayı başarmış Ahmet Büke.

MUSTAFA KEMAL’İ ANDIRAN GENÇ TEĞMEN CEMİL

Uzun uzun anlatmak aslında Ahmet Büke’nin bildiğimiz bir niteliği değil. Öykülerle başladığı 20 yılı aşkın yazarlık hayatında onu az ve öz yazmasıyla, minimalist diyebileceğimiz yazı anlayışıyla tanıyıp sevmiştik. Bu anlayışını öykülerde bırakıp ilk romanı ‘Deli İbram Divanı’nda 208 sayfalık bir geçiş yaptıktan sonra 495 sayfalık bir eserle buluştu okurla. Romanın birinci bölümü 153 sayfa sürüyor. Ancak ikinci bölümde, 153 sayfa sonra, girişte anlatılan Çanakkale Savaşı’na dönebiliyoruz ve Arap Ali’yi yeni bir ortamda, yeni kahramanlarla birlikte cephede buluyoruz.

İkinci bölümde Teğmen Cemil’i tanıyoruz. Genç Teğmen Cemil’in ataklığı ve zekasında biraz Mustafa Kemal esintileri var. Komutanlarından çok daha iyi düşmanını niyetini çözümlüyor ve harp taktikleri öneriyor. Yine Mustafa Kemal gibi onun da askerlik yaşamı Çanakkale sonrası değişik coğrafyalarda devam edecektir. Bu benzetmede tabii kapaktaki atlının Mustafa Kemal’i andırması da etkili. Birçok okurda Mustafa Kemal’li bir roman okuyacağı izlenimi oluşmuş kapak nedeniyle. Umarım hayal kırıklığına uğramazlar çünkü başta Mustafa Kemal gibi komutanlar olsa da savaşlar Teğmen Cemil gibi gözüpek komutanların cansiperane mücadelesiyle kazanılıyor. Ahmet Büke de Teğmen Cemil’in kimliğinde onları konu ediniyor. Mustafa Kemal’den farklı olarak Cemil’in kendisi gibi bir subay olan abisi Zeki de var romanda.

GÜÇ NEREDE ADNAN BEY ORADA

Kayalıoğlu ailesinin son kuşak temsilcisi Adnan Bey, milli mücadelede ağaların beylerin tavrının ve safının nasıl değiştiğinin örneği oluyor. Adnan Bey de diğer birçok güç sahibi zenginler gibi safını her zaman güçlüden yana tutacaktır. O an için güçlü de işgal kuvvetleri, Yunanlar ve onları destekleyen İngilizlerdir. Her zaman kazanmak arzusundaki Adnan Bey de İngilizlerle derin ilişkilere girerek değişen düzene ayak uydurmak ve tarımdan sanayiye geçişte konumunu güçlendirmek niyetinde. Akhisarlı bir toprak ağasından İzmirli bir işinsanına dönüşmek, yani kârlı çıkmak istiyor. Birçokları gibi doğru tahlil edemediği olgu Ankara’daki milli mücadelecilerin gücü ve kararlılığıdır. İlk zamanlar gelişmeler Adnan
Bey’i haklı çıkarır görünse de tarih bildiğimiz gibi onların öngördükleri gibi yaşanmaz. Ummadık taş, baş yarar ve milli mücadele başarıya ulaşır. Zafer kazanılır. Adnan Bey gibilerin mahareti her zaman zaferi kazananların safında yer almaktır. Adnan Bey de kurnazca bir manevrayla milli mücadelecilere yanaşır. Bu yanaşmanın evrelerini ve
sonuçlarını da okuruz. Kurtuluş Savaşı, milli mücadele romanlarının gözde mekanı batı cephesi, yani Ege’dir. Yazarlarımız Batı cephesinde yaşanan savaşları, düşmanla mü-
cadeleyi ve düzenli ordunun ve çetelerin verdiği savaşı hem cepheden hem de cephe gerisinde yaşananlarla anlatmayı severler. Ahmet Büke de Gördesli bir yazar olarak bu geleneğe uymuş.

DÖNEMİ HATASIZ ANLATMAK İÇİN ÇOK EMEK VERMİŞ

Kurtuluş Savaşı romanlarının zamanının geçtiğini düşünenler çok ama ben ‘Kırmızı Buğday’ın okur nezdinde yankı bulacağını düşünüyorum. İçinde yaşadığımız çağ, ülke koşulları geçmişi yeniden ele almayı ve bugünün bakışıyla değerlendirmeyi gerektiriyor. Okurun da böyle bir isteği var. Başka türlü hâlâ Halide Edip, Yakup Kadri, Tarık Buğra, Attilâ İlhan ve Kemal Tahir gibi yazarların romanları ilgi ve merakla okunmazdı.
Kemal Tahir deyince Ahmet Büke’nin diline ve anlatımına değinmeliyim. Ahmet Büke romanına çok çalışmış, o dönemi iyi anlayıp kavramak ve eksiksiz, hatasız anlatmak için çok emek vermiş. Bunu yazdıklarından ve anlatımından anlıyoruz çünkü romanı o bilgilerle yüklemiş. Bilgi aktarımını da uzun diyaloglarla yapıyor, o nedenle de Ahmet Büke’nin yazdıklarını okurken ‘Yorgun Savaşçı’yı, Akhisar’ı ve eşrafın teslimiyetçiliğini anlatan Kemal Tahir’i anımsıyoruz. Bunu bir dezavantaj olarak görmemek gerek, ustaya saygı işareti olarak diye de düşünebiliriz. Ama romanın bu yönüyle eleştirileceğini de söylemeliyim. Özellikle milli mücadele romanları okumuş okur için bu bilgiler fazla gelecektir. Konuya uzak okur içinse tersi düşünülebilir. ‘Kırmızı Buğday’, akıcı anlatımıyla merakla okunacak, getirdiği tezler ve bakış açısıyla üzerinde konuşulup tartışılacak bir roman.

SON GİRİLEN İÇERİKLER