16 C
New York kenti
Salı, Haziran 3, 2025

Buy now

Fadiş’in Gülten Dayıoğlu olarak hikâyesi

90’ıncı yaşını kutlayan çocuk edebiyatının efsane ismi Gülten Dayıoğlu, yeni kitabı ‘Bende Kalmasın’da yıllardır karşılaştığı “Fadiş siz misiniz?”, “Fadiş sonra ne yaptı, nasıl bir insan oldu?” gibi sorulara yanıt veriyor. “Fadiş benim” diyen Dayıoğlu, dört kuşaktır okunan bu kült kitabın bıraktığı yerden başlayıp Fadiş’in neler yaşadığını, sohbet eder gibi tatlı dille, iyimser bir bakışla anlatıyor.

Metin Celal/KitapSanat

Gülten Dayıoğlu’nun ‘Fadiş’i (Altın Kitaplar) bir kült kitaptır. 1971’de yayımlanan roman, nesiller boyunca okundu, okunuyor. Artık klasikleşmiş bir roman. Konusu kısaca şöyle: Yıkılmış bir yuvadan arta kalan Fadiş, analı babalı bir yuvası olmadığından, çeşitli köy, kasaba ve kentlerde akrabalardan oluşan değişik ailelerin yanında yaşamak zorundadır. Tek dayanağı annesi Cemile’dir. Ama baba onu ikide bir kaçırıp annesinden uzaklaştırır. Anne, kızının izine düşer, onu bulur. Ancak geçim için çalışmak zorunda olduğundan, Fadiş’i aylık yollamak koşuluyla yakınlarına bırakır. Ana kızın yaşamı özlemle sürer. Bir türlü bir araya gelemezler.

Halen 156. baskısı dördüncü kuşaklar tarafından okunan ‘Fadiş’, otobiyografik özellikler taşıyor, yani yazarının yaşamından kesitler içeriyor. Romanın sonunda dedesi, Fadiş’i parasız yatılı bir okula yerleştireceğini vaat etmişti. Fadiş gerçekten yatılı okula gidebilmiş midir, yoksa çileli hayatında yeni zorluklarla mı karşılaşmış, mücadelesi devam mı etmiştir. Benim gibi birçok okur, yatılı okula gönderilme vaadiyle biten kitaptan sonra Fadiş’in günümüze kadar nerede, nasıl bir yaşam sürdüğünü, hangi okulları bitirdiğini, halen nerede yaşayıp neler yaptığını bilmek ister. Yıllardır okullarda, söyleşilerde ve çeşitli iletişim ortamlarında, “Fadiş siz misiniz?”, “Fadiş sonra ne yaptı, nasıl bir insan oldu?” gibi sorularla karşılaşan

Gülten Dayıoğlu, ‘Bende Kalmasın’la bu sorulara cevap veriyor. ‘Bende Kalmasın’ bir yaşam öyküsü. Gülten Dayıoğlu, romanda bıraktığı yerden başlayıp Fadiş’in başından neler geçtiğini, neler yaşadığını, sohbet eder gibi, tatlı dille, iyimser bir bakış açısıyla anlatıyor.

Gülten Dayıoğlu’nda bir Pollyanna bakışı, olağanüstü bir iyimserlik görürüm. Hayata hep iyi yönden bakar, en kötü şeylere bile iyi yanını bulmaya çalışarak yaklaşır. Gustave Flaubert’in “Madam Bovary benim” demesi gibi Gülten Dayıoğlu da “Fadiş benim” diyor.

90 YILIN MUHASEBESİ 

Dayıoğlu, 15 Mayıs’ta 90’ıncı yaşını kutladı. Yayımlanışı doğum günü kutlamalarına rastlayan ‘Bende Kalmasın’ bir anlamda geride kalan 90 yılın muhasebesi.

“Dünyaya geldiğimde, annem adımın Fadiş olmasını istemiş. Çünkü anneannemin adı Fadime’ymiş. Babam ise bu adı istememiş. Kimlik kartıma dönemin yeni moda adlarından olan Gülten’i yazdırmış” diye anlatmaya başlıyor Gülten Dayıoğlu ama hikâyeyi Fadiş’in yaşam öyküsü olarak sürdürüyor. “Ben” diyerek değil de Fadiş şöyle yaptı, böyle yaptı diyerek anlatıyor.

Eksik kalmasın diye romandan öncesini Fadiş’in üç yaşına kadarki hayatını anlatarak başlıyor. Baba, Fadiş ile annesini Emet’te bırakıp gitmiştir. Genç kadın küçük bebeğiyle önce soğukla, sonra açlıkla mücadele verir. Ana kızın bu yaşam mücadeleleri uzun yıllar boyunca sürecektir. Onların bireysel mücadelesi yetmezmiş gibi bir de İkinci Dünya Savaşı çıkar. Türkiye bu savaşa katılmasa da olumsuz anlamda etkilenir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında meydana gelen kıtlık nedeniyle İstanbul’a göç etmek durumunda kalırlar.

İstanbul’da da zorluklar devam eder. Çeşitli ailelerin yanında dadılık, aşçılık gibi görevlerle hayatını kazanan anne, kızının bu çileleri çekmemesi için her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdır. Yatılı okul haberi gelmeyince Fadiş okula yazdırılır. Köylü kızı görünümü ve konuşmasındaki şive nedeniyle kendisini dışlanmış hissetse de Fadiş iyimserliği, cana yakınlığı ve zekasıyla akranlarının arasında sivrilecek, dikkate değer bir öğrenci olacaktır.

Zaten şanslı bir insandır ve bir yanda zorluklar yaşanırken hep kendisindeki iyimser, yardımsever yapıyı ve zekasını görenler tarafından desteklenecek, yolu açılacaktır. Öğretmenlerinden de destek görür Fadiş. Okula müfettiş olarak gelen Reşat Nuri Güntekin gibi kişiler de ufkunu açar. Zaten kendisi çok meraklı, öğrenmeye aç bir çocuktur. Bu özelliği keşfedilince birçok çocuğa özel ders verecektir.

Fadiş’in, yani Gülten Dayıoğlu’nun yazarlığı ilkokul çağlarında öğretmeninin teşvikiyle başlar. 1950’de 15 yaşındayken ilk öyküsü olan ‘Bahçıvanın Oğlu’, Afyon’da yerel bir gazetede yayımlanır. Yani 75 yıllık bir yazar Gülten Dayıoğlu.

‘Bende Kalmasın’da sohbet havasında anlattığı tüm zorluklara rağmen başarılı bir öğrenci olur. Öğretmenlik mesleğini seçer ve çocuk kitaplarının yetersizliğini fark edip öğrencileri için öyküler anlatmaya, yazmaya başlar. Gülten Dayıoğlu kitapta kendisinden Fadiş diye söz etmekle kalmıyor yaşamı boyunca kendisine yoldaşlık eden, sevgilisi, eşi, çocuklarının babası Cevdet Bey’e de 322 adını vermiş. Okul numarasından yola çıkarak 322 adını verdiği Cevdet Dayıoğlu ile hoş ve biraz da gerilimli bir sevgililik dönemleri olmuş. Yaşananları açık yürekle, tatlı dille anlatıyor Dayıoğlu. Evlilikten sonra da düze çıkmaları kolay olmamış. 322, varlıklı bir ailenin oğlu olmasına rağmen yokluklar, yoksulluklar yaşamışlar ve omuz omuza vererek güçlükleri aşmışlar. Hayırlı evlatlar yetiştirmişler.

Gülten Dayıoğlu bir yandan öğretmenliği sürdürüp çocuklarını yetiştirirken gece herkes yattıktan sonra yarattığı zamanlarda yazmaya devam etmiş. O zamanların en çok okunan çocuk dergisi Doğan Kardeş’i de yayımlayan Yapı Kredi Yayınları’nın yarışmasına katılmak amacıyla ilk romanını yazmış. Bu ‘Fadiş’tir. Roman ödül kazanamamıştır ama yayımlanmaya değer bulunmuştur. Gülten Dayıoğlu, kocasının da önerisiyle romanı yayınevinden geri çeker. Fadiş’in yayınlanması ancak altı yıl sonra olacaktır. Onlarca ödül ise daha sonra birbiri ardına gelmeye başlayacaktır. Fadiş’in yaşamı azmi sayesinde, gerçek bir başarı öyküsüne dönüşmüştür. Gülten Dayıoğlu’nun yayımlanan ilk kitabı sanıldığı gibi ‘Fadiş’ değil, 1963’de yayımlanan ‘Bahçıvanın Oğlu’. ‘Fadiş’, 1971’de yayımlanmış. Arada, gazetelerde eğitim ve çocuk yayıncılığıyla ilgili gazete yazıları ve ‘Ayşegül’ çevirileri, 16-20 sayfalık küçük öykü kitapları var.

Gülten Dayıoğlu, “Ben oldum” demeyen, araştıran, öğrenmeye aç, meraklı bir yazardır. Ben kendisini ve eşi ‘322’ Cevdet Bey’i, böyle bir araştırma gezisinde tanıdım. 90’lı yıllardı. Frankfurt Kitap Fuarı’na o zamanlar Türkiye’den pek katılım olmazdı. Hele bir yazarın kendi olanaklarıyla uluslararası bir kitap fuarına gittiği hiç görülmemişti. Gülten Hanım uzun yıllar sürdürdüğü Frankfurt Kitap Fuarı ziyaretlerinde yabancı yayıncılarla ilişki kurup kitaplarının çevrilip basılmasına ön ayak olmakla kalmamış, dünyada çocuk yayıncılığının geldiği yeri, yeni eğilimleri de incelemiş.

Bu büyük başarı hikâyesinin ardında böyle büyük meraklar ve bulduğuyla yetinmemek var kuşkusuz. Gülten Dayıoğlu, Fadiş kimliğine bürünerek 90 yıllık yaşam öyküsünü tüm acıları, dertleriyle ama hep güler yüzle, iyimser bir bakışla anlatmış ‘Bende Kalmasın’da.

SON GİRİLEN İÇERİKLER