14.5 C
New York kenti
Cuma, Mayıs 2, 2025

Buy now

Geveze anlatıcının cinayet defteri

İbrahim Yıldırım’ın yeni romanı ‘Bir Cinayet Antolojisi – Çelenk Tanzim ve Tertip Sanatı’, türün sınırlarını zorlayan bir polisiye. Buradaki cinayetler on yıllar önce gerçekleşmiş, kapanmış gitmiştir. Her şey anlatıcının marifeti, üstelik elinde buluntu bir Defter’den ve bir ses kaydından başka hiçbir şey yoktur.

Okan ÇİL/KitapSanat

1950’de doğan ve 1987’de yayımladığı ‘Bir Cinayetin Ekonomisi’yle beraber edebiyat dünyasına adım atan İbrahim Yıldırım’ın, ‘Bir Cinayet Antolojisi – Çelenk Tanzim ve Tertip Sanatı’ adlı yeni romanı İthaki etiketiyle raflardaki yerini aldı. ‘Bir Cinayet Antolojisi’nin, türün sınırlarını zorlayan bir polisiye olduğunu söylemek mümkün. Zira içinde kaba bir iyiler-kötüler, katiller-polisler yok. Buradaki cinayetler on yıllar önce gerçekleşmiş, kapanmış gitmiştir. Her şey, onları yeniden hortlatan, geçmiş meseleleri sorgulayıp duran anlatıcının başının altından çıkar. Üstelik, delilikle kuşkuculuk arasında gidip gelen anlatıcının elinde, buluntu bir Defter’den ve bir ses kayıtçıdan başka hiçbir şey yoktur.

BİR DİZİ CİNAYET

Sultan Abdülaziz ve beraberindekiler, 1867’de Kraliçe Victoria’nın misafiri olarak Londra’ya giderler. Düzenlenen davette Londra sefiri Kostaki Musurus’un eşi Madam Anna beklenmedik bir biçimde ölür. Herkesin takdiriilahî dediği bu olay esnasında, Anna’nın avucunda, üzerindeki yazıyı gizleyen mor bir kâğıt vardır ve bunu Şehzade Abdülhamid’den başkası fark etmez. Anna’nın öldürüldüğünü, asıl hedefinse Kostaki Musurus olduğunu düşünen anlatıcı, bu olayı takıntı haline getirir. Her gece buna dair rüyalar görür. Gündüzleriyse rüyayla hayal karışımı seanslarda olay anına gidip Abdülhamid’in çaktırmadan aldığı mor kâğıdı ele geçirmeye çalışır.

Anlatıcıyı bu dehlize daha çok yuvarlayan şey ise Yasef adlı bir sahafın bulduğu gizemli Defter’tir ama Yasef bunu anlatıcıdan gizler. Anlatıcı da her fırsatta onu ele geçirmeye, bu sayede, başta Anna’nın cinayeti olmak üzere, birbirinden bağımsız gibi görünen bir dizi cinayeti aydınlatmayı hedefler.

ANLATICI FARKI

‘Bir Cinayet Antolojisi’, ‘üç ayrı mekânda, beş ayrı zamanda, seanslar hâlinde kayda alınan konuşmaların sözcük sözcük çözümlenmesiyle’ yazılan bir serüveni konu edinir. Dolayısıyla biz de bütün olan biteni anlatıcının ses kayıtlarından öğreniriz. Kitabın böylesi bir estetiğe sahip olması doğrudan üslubunu etkilediği için konuşma dilinin baskın olduğu bir kitap çıkar ortaya. Bu da hikâyeyi daha akışkan ve daha samimi kılar.

Hikâyenin akışkanlığının bir diğer nedeni de anlatıcının tavrıdır kuşkusuz. Anlatıcı, kendisinin de kabul ettiği üzere az biraz geveze, az biraz dedikoducudur. Olaydan olaya, karakterden karaktere atlar, pek çok kitaba, yazara, şaire, tarihî kişiliğe referans verir, böylece geniş bir yay çizip yeniden cinayetlere, Defter’e ve sahafa gelir.

HER ÖLÜYE BİR ÇİÇEK

Anlatıcının gevezeliği, kitabın ismindeki ‘Çelenk Tanzim ve Tertip Sanatı’ ibaresini de ete kemiğe bürüyen şeylerden biridir. Zira anlatıcı, her şeyden önce bir ‘Cinayet Antolojisi’ hazırlamak ister, bunun simgesi de ‘çiçek kokteyli’ yahut bir çelenktir. Anlatıcı, bahsi geçen her olaya, cinayete, ölüye bir çiçek yakıştırır ve onu hayali çelenginin uygun bir yerine yerleştirir. Dolayısıyla kitaptaki irili ufaklı bütün olaylar tanzim ve

tertip sanatıyla bir ahenge kavuşur. İbrahim Yıldırım, ‘Bir Cinayet Antolojisi’nde bizi yaklaşık 200 yıllık bir yolculuğa çıkarır. Ancak kirli, karanlık ve alabildiğine kanlı bir yolculuktur bu. Buckingham Sarayı’ndan Büyük Londra Oteli’ne, Nişantaşı’ndan Küçüklanga’ya uzanan serüvende İstanbul’un pek çok tekinsiz semtini anar ve orada ipten kazıktan kurtulma nice kabadayıyı, melekleri ağlatacak nice masumu karşı karşıya getirir.

SON GİRİLEN İÇERİKLER