Vision Art Platform’da açılan ‘Kesişmeler’ sergisi, bireysel hikâyelerden kolektif belleğe uzanan bir düşünsel yolculuğa davet ediyor. Kimliğin sabit değil, sürekli inşa edilen bir süreç olduğunu yeniden düşünme imkânı sunan serginin küratörü Fırat Arapoğlu, “Her sanatçının ayrı bir öyküsü var ama toplum olarak hepimiz bir araya koyduğumuz bu öykülerin kesiştiği noktada buluşuyoruz” diyor.
Gizem ÇETİMEN/KitapSanat
Nisa Savaş’ın kurucu direktörlüğünü üstlendiği Vision Art Platform, kimlik, aidiyet ve hafıza kavramlarına odaklanan ‘Kesişmeler’ sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Fırat Arapoğlu’nun yaptığı sergide, aralarında Rene Mayer, Mert Acar, Aida Mahmudova ve Semih Zeki’nin de olduğu farklı yaşlardan, coğrafyalardan ve disiplinlerden gelen 11 sanatçının işleri yer alıyor. Sergiyi ziyaret eden izleyiciler, bireysel hikâyelerden kolektif belleğe uzanan bir düşünsel yolculuğa çıkarken bir yandan da kimliğin sabit değil, sürekli inşa edilen bir süreç olduğunu yeniden düşünme imkânı buluyor. Sergiyi Fırat Arapoğlu’yla konuştuk.
Sergi fikri ve ‘Kesişmeler’ başlığı nasıl ortaya çıktı?
Sergi fikri, Vision Art Platform’la önceki işbirliğimiz ve galerinin sanatçı ağı üzerine yaptığımız bir sohbetten ortaya çıktı. Sonbaharı karşılamak üzere bir karma sergi yapabileceğimizi düşünürken sanatçıların hem bireysel yaşamlarının hem de sanat kariyerlerinin nasıl iç içe geçtiği sorusu merkezdeydi. Bu düşünceyi genişleterek, her bir sanatçının kendi öyküsüyle diğerlerinin öyküsü arasında nasıl örtüşmeler, temas noktaları olabileceğini tartışmaya başladık. Böylece ortaya sanatçıların farklı deneyimlerinden bir araya gelen ve bireysel hikâyelerden toplumsal belleğe uzanan bir yolculuk sunan bir sergi fikri şekillendi.
‘Kesişmeler adını koymamın nedeni ise serginin temelini sanatçıların kişisel öyküleri, kolektif tarih, kullandıkları malzemeler ve üretim dilleri arasındaki temaslar oluşturuyor. Her sanatçının ayrı bir öyküsü var ama toplum olarak hepimiz de bir araya koyduğumuz bu öykülerin kesiştiği bir noktada buluşuyoruz. Bu nedenle tam olarak birden fazla anlatının aynı anda bir arada bulunduğu, kimlik ve anıların birbirine denk düştüğü bir sergi olduğumuzu vurgulamak için ‘Kesişmeler’ adını kullandık.’
Kimlik, aidiyet ve hafıza gibi kavramlar sergide nasıl iç içe geçiyor?
Sergiyi tasarlarken ana temamız ‘kimlik’ti. Ancak kimliğin sadece bireysel bir etiket olmadığını biliyoruz. Onu üç eksende ele aldık: bireysel kimlik, kültürel miras ve aidiyet, hafıza ve kimlik inşası. Judith Butler’ın kimliğin bir performativite olduğu anlayışı bizim için çıkış noktalarından biri oldu. Butler’a göre kimlik doğuştan var olan değil, tekrarlanan eylemlerle, anlatılarla sürekli yeniden kurulan bir yapı. Bu yüzden sanatçıların deneyimlerinden oluşan yapıtları bir araya getirerek izleyicinin kendi kimlik kurgusunu sorgulamasını amaçladık. Aidiyet kavramını Edward Said’in, onu yalnızca bir bağlılık değil, güç ilişkilerinin üretildiği bir alan olarak tanımlayan görüşüyle ele aldık. Sergide aidiyetin hem güven duygusu hem de direniş biçimi olarak nasıl ortaya çıktığını gösteren işlere yer verdik. Hafıza ise kimlik inşasının ayrılmaz bir parçası. Sergideki birçok yapıtta, kişisel bir anı veya toplumsal bir olay görsel anlatıyadönüşerek izleyiciye kendi geçmişini hatırlatıyor.
Sanatçı ve eser seçkisini nasıl oluşturdunuz?
Seçkiyi oluştururken iki ana kriterimiz vardı: Galerinin zaten ilişki içinde olduğu sanatçılarla birlikte çalışmak ve serginin temasına uygun farklı bakış açıları katacak sanatçıları dahil etmek. Sanatçıların her biri çok farklı coğrafyalardan, nesillerden ve disiplinlerden geliyor. Bu çeşitlilik kişisel öyküler ile daha büyük anlatılar arasındaki bağı görmemizi sağlıyor. Kurgu boyunca her çalışmayı ötekilerle diyalog kuracak şekilde yerleştirdik; bu da oluşturduğumuz anlatıya hem görsel hem kavramsal çeşitlilik kattı. Sonuçta ortaya kişisel ve kolektif hikâyelerin iç içe geçtiği, zengin bir anlatı ağı çıktı.
Sergi mekânı, izleyicinin kimlik, aidiyet ve hafıza ile kurduğu ilişkiyi nasıl etkiliyor?
Mekân tasarımında izleyiciyi serginin tematik yolculuğuna fiziksel olarak sokmak çok önemliydi. Galerinin iki katını da kullanarak bir anlatı kurguladık. Giriş katında, Mert Acar’ın doğayla ilişkilenen duvar yerleştirmesi ziyaretçileri hemen içine alıyor. Aynı katta Semih Zeki’nin çalışması, izleyiciyi bellek katmanlarının iç içe geçtiği bir deneyimle yüzleştiriyor. Birinci katta izleyici adeta geçmişin ve doğanın çok katmanlı atmosferine davet ediliyor. Üst kata çıkıldığında ise bir anda başka bir mekânsal ve duygusal ortamla karşılaşılıyor: E.S. Kibele Yarman’ın tavandan sarkan yarı saydam kumaş yığınlarından oluşan yerleştirmesi, mekâna mistik bir boyut kazandırıyor. Bu enstalasyon, izleyiciyi kimlik arayışına sokarken mekânı adeta bir düşünme alanına dönüştürüyor. Bütün bu mekân elemanları, izleyiciyi seyirci olmaktan çıkarıp bir katılımcıya dönüştürüyor. Farklı tekniklerle inşa edilmiş bu çok katmanlı kurguda, izleyici bir kimlik haritası çıkarıyormuş gibi sunuluyor.
KİMLİĞE DAİR YENİ SORGULAMALAR BAŞLATAN SERGİ
Bu sergi, özellikle Türkiye’deki kimlik tartışmalarına nasıl bir katkı sunuyor?
Türkiye’de kimlik tartışmaları çoğunlukla etnik, dinsel veya ulusal anlatılarla sınırlı kalıyor. Bu sergide kimliği daha akışkan ve çok katmanlı bir yapıyla ele alarak bu çerçeveyi genişletmeyi amaçladık. Sergi, kimliğin sabit olmadığını göstererek Türkiye’deki tartışmaya daha dinamik bir perspektif sağlıyor. Sanatçılar, geleneksel anlatılara alternatif perspektifler sunarak yeni sorgulamalar başlatıyor. Böylece izleyici, kendi kimliğiyle ilgili çok sesli bir diyaloğa davet ediliyor. ‘Kesişmeler’ bir taraftan kendi kökenini sorgulayan bir deneyim alanı açarken diğer taraftan Türkiye’nin çeşitli kesimlerinde süren kimlik arayışlarına sanatsal bir katman ekliyor. ‘Kesişmeler’ başlıklı sergi, 26 Temmuz’a kadar Vision Art Platform’da.