‘Boom’ kuşağının önemli isimlerinden Şilili José Donoso’nun Türkçeye ilk kez çevrilen başyapıtı ‘Edepsiz Gece Kuşu’, adı gibi edepsiz bir metin. Edebi kalıplara saygı duymaz, yapıyı yıkar, anlatıyı sabote eder. Ama bu yıkım, rastlantısal bir hoyratlık değildir. Donoso edebiyatın işlevine dair bir düşünme biçimi önerir: Eğer bastırılmış, dili kaybolmuş olan anlatılamıyorsa belki de anlatılamama hali anlatılmalıdır.
Eray AK/KitapSanat
Bazı kitaplar her sayfasıyla yeni bir okuma deneyimi vaat eder. Alışkanlıklarınız üzerine sizi düşünmeye çağırır, bugüne değin okuduklarınızı sorgulatır. Okurdan beklentileri vardır bu türden metinlerin. Ne olduğunun değil nedenlerin, neyin değil nasılların peşinden sürükler okurlarını. Türkçede Süleyman Doğru emeğiyle henüz yayımlanan José Donoso’nun ‘Edepsiz Gece Kuşu’ romanı, edebiyatın işte bu tekinsiz alanlarından birine koridor açıyor. Daha çok, anlatmanın imkânsızlığı içinde çırpınıyor gibi görünse de bu çaresizliğin yeni anlatım koridorlarına açılan kapıları yokluyor. Kendi dilini bozuyor, biçimini dağıtıyor. Tüm bunları yaparken aslında kendini yeniden inşa ediyor. Okurlarını içine soktuğu karanlık aslında aydınlığın, biçemsel özgürleşmenin ta kendisine dönüşüyor. Peki bu kadar zorlu bir deneyime neden ihtiyaç duyulur?
Donoso’nun cevapları metnin içinde değil, metnin biçiminde gizli aslında. Anlatılamayanı anlatmak için önce anlatının kendisini bozmaya girişiyor yazar. Bu da onu Latin Amerika’daki ‘Boom’ kuşağı yazarlarından farklılaştırır.
Márquez’in büyülü gerçekçiliği ya da Vargas Llosa’nın siyasal alegorileriyle kıyaslandığında Donoso, çok daha karanlık, daha içe dönük, daha tekinsiz bir coğrafyada gezinir. Onun derdi dünyayı tasvir etmekten çok zihniyetin o dünyaya karşı aldığı biçimsiz tavrı ortaya koymaktır. Biçim bu anlamda ‘Edepsiz Gece Kuşu’ için içeriği kadar değerli ve sarsıcı bir noktada durur. Anlatıcı kaygan, zaman çizgisel olmaktan uzak, anlatılanlar ise bilinç ile bilinçaltı arasında gidip gelen bir haldedir. Donoso, geleneksel anlatı beklentilerini boşa çıkarmayı amaçlar ve bunda da oldukça başarılıdır. Metin, okurunu bir anlatıdan çok bir zihin labirentine sürükler.
1970’LER VE LATİN AMERİKA
Latin Amerika edebiyatında 1960’lar ve 70’ler, siyasi baskılarla edebiyat arasında kurulan o gergin köprünün dönemidir. ‘Edepsiz Gece Kuşu’ doğrudan politik bir roman değil belki ama Donoso’nun kaleminde içsel olanla toplumsal olanın kesiştiği bir çizgiyi temsil ediyor. Romanın yayımlandığı 1970, Şili için de Latin Amerika için de kritik bir eşiğin hemen öncesi aynı zamanda. Donoso bu eşikte, sesin değil sessizliğin diliyle konuşmayı seçer. Bir ülkenin susmaya hazırlanışını, bireyin kendi içinde yavaş yavaş yok oluşuyla eşleştirir. Romanın merkezine aldığı bu sessizlikler içindeki sesi, temsili olarak var olan Humberto Peñaloza’nın tüm grotesk dönüşümlerinden sonra ‘Imbunche’ adı verilen mitolojik figüre dönüşmesi oldukça manidar. Şili mitolojisinde dili alınmış, tüm bedeni dikişlerle kapatılmış, hareket etmesi engellenmiş bir yaratık olarak tasvir edilen ‘Imbunche’, Donoso’nun anlatmak istediklerinin de alegorik bir temsili gibidir. Donoso’nun bu grotesk dönüşümü seçmesi ise elbette tesadüfi değil. Dış dünyayla bağlantısını tamamen kesmiş, kendi içine mühürlenmiş bir bedeni temsil eder Imbunche. Tam da o dönemde Latin Amerika toplumlarının içinden geçtiği süreç gibi…
‘Edepsiz Gece Kuşu’, adı gibi edepsiz bir metin. Edebi kalıplara saygı duymaz, yapıyı yıkar, anlatıyı sabote eder. Ama bu yıkım, rastlantısal bir hoyratlık değildir. Aksine, Donoso’nun romanı tam da edebiyatın işlevine dair bir düşünme biçimi önerir: Eğer bastırılmış olan, dili kaybolmuş olan anlatılamıyorsa belki de anlatılamama hali anlatılmalıdır. Donoso romanında işte bu zor işe girişiyor. Dolayısıyla zor bir roman elimizdeki. Okuru sınar, sürüklemez. Bazı metinler vardır ki, anlaşılmak için değil; içimize sızıp kalmak için yazılır. ‘Edepsiz Gece Kuşu’ da onlardan biri.